Türkiye'nin çeşitli illerinden İzmir'e gelen birçok kişi eylül-nisan dönemindeki avlanma sezonunu denizlerdeki gırgır teknelerinde geçiriyor.
Çalıştıkları balıkçı teknelerinde konaklayan denizin mevsimlik işçileri, 7,5 ay süren av sezonunda ailelerinden uzakta ekmeklerini dalgalarla boğuşarak kazanıyor.
Denize açılmadan önce teknede gerekli hazırlıkları yapan işçiler, boş vakitlerini ise teknedeki yemekhanede televizyon izleyerek, güvertede sohbet ederek, aileleriyle telefonda konuşarak ya da uyuyarak geçiriyor.
"Ekmek parası için çalışıyoruz"
Balıkçılığa 14 yaşında başlayan ve çalışmak için Ordu'dan İzmir'e gelen 2 çocuk babası Şahin Şener, ekmek parası kazanmak için ailesini geride bırakarak gurbete çıkmak zorunda kaldığını söyledi.
Av sezonu boyunca denizde vakit geçirdiklerini, bazı ihtiyaçlarını karşılamak için karaya çıktıklarını aktaran Şener, "Ekmek parası için çalışıyoruz. Çocuklarımızı özlüyoruz onlarla telefonda konuşuyoruz ama yetmiyor. Bu mesleğe alıştık, zor bir yanı yok ama en çok bizi gurbette olmak zorluyor. Sosyal bir yaşantın yok burada, saatin belli değil. Kar yağar, yağmur yağar ama sen çalışmak zorundasın. Eskiden tekneler ufaktı, yaşam alanları küçüktü, yaşamak zordu ama şimdi tekneler büyük yaşam alanları eskiye oranla çok iyi." dedi.
Balıkçılığı Karadeniz'de babasından öğrenen ve 12 yaşından beri ava çıkan Recep Yılmaz, denizin kendisi için bir tutku olduğunu ifade etti.
Rize'den İzmir'e gelen ve Ege'deki teknelerde çalıştığını anlatan Yılmaz, ailesinden uzak, gurbette çalışmanın kendisini zorladığını söyledi.
Yılmaz, teknedeki arkadaşlarıyla bir aile olduklarını anlatarak şöyle dedi:
"Burada ağabeylerimizle, kardeşlerimizle çalışıyoruz. Aynı yerde yemek yiyoruz, aynı yerde yatıyoruz. Aileni bırakıyorsun, başka bir insanla bir yola çıkıyorsun, o senin ailen oluyor, sırdaşın oluyor, dostun oluyor. Zor durumda kaldığında sana yardım ediyor. 1 Eylül'den 15 Nisan'a kadar çalışıyoruz.
10 gün bir iznimiz var, bazen şartlar gereği izne gidemiyorsun. Yeri geliyor 7,5 ay anneni babanı göremiyorsun. Gittiğin zaman da Rize'de çay var, çaya gidiyorsun. Ya da çalıştığın teknenin boya bakımı var, onun için kalıyorsun. Senede 10 gün evde ya kalıyoruz ya kalmıyoruz."
Günün büyük bir kısmını teknede geçirdiklerini aktaran Yılmaz, zaman zaman karaya çıkarak vakit geçirdiklerini dile getirdi.
Balıkçılığı Atatürk Barajı'nda öğrendi
Balıkçılığı 15 yaşında Atatürk Barajı'nda öğrenen 3 çocuk babası Celal Yılmaz da yaklaşık 20 yıldır her av sezonunda İzmir'e gelerek balıkçı teknelerinde çalıştığını söyledi.
Denizde çalışmanın baraj göletinde avlanmaya göre daha zor olduğunu anlatan Yılmaz, "Atatürk Barajı'nda sandallarla balığa çıkılıyordu, burada büyük gırgırlarla balığa çıkılıyor arada büyük bir fark var. Ailemiz için buraya geliyoruz. Çocuklarımız öğrenci. Onların ihtiyaçlarını karşılamak için geliyoruz. Denizde her türlü zorluğa alıştık, aileden uzak olmak zor geliyor. 7,5 ay boyunca buradayım Adıyaman'a gidince çocuklar dönmemi istemiyor, bu sefer gelmek zor oluyor onun için gitmiyorum." ifadelerini kullandı.
Tayfanın "annesi"
Balıkçı teknesinde 2 yıldır aşçı olarak çalışan 1 çocuk babası Selçuk Sönmez ise mürettebatın yemek ihtiyacını karşılıyor.
Bir arkadaşıyla yaptığı sohbet sırasında balıkçı teknesinde çalışmaya karar verdiğini anlatan Sönmez, balıkçılığın çok zevkli ama bir o kadar da yorucu olduğunu söyledi.
Sönmez, teknede mutfakta çalıştığını bu nedenle arkadaşlarının kendisine "anne" diyerek espri yaptığını belirterek, "İlk geldiğim sene saçlarım çok uzundu hem de bol kepçe yemek verdiğim için arkadaşlarım bana 'bol kepçe anne' demeye başlamışlardı, ondan dolayı bu espri aramızda kaldı. Saçları kestirdim ama 'bol kepçe anne' diye hitap etmeye devam ediyorlar." dedi.
Boş vakitlerinde tavla, okey oynayarak, sohbet ederek vakit geçirdiklerini anlatan Sönmez, menülerde ise lokantalarda çıkan yemekleri tercih ettiklerini belirtti.
Kaynak: AA