Yaygın İngilizce kısaltmasıyla ‘IQ’ yani bilişsel zekânın yanı sıra 1990’lardan beri duygusal zekâ da konuşuluyor.
Amasya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Yücel Öksüz, “Hem IQ, hem EQ dediğimiz duygusal zekâ önemli. Akıl ve duyguların uyum içinde, denge içinde olması ve aynı yöne kanalize edilmeleri çok önemli” diyor.
Duygusal zekâdan ne anlamalıyız?
Öksüz’e göre, duygusal zekâ en yalın olarak duygularla akıllı olmak olarak ifade edilebilir.
“Duygusal insanla duygusal zekâsı yüksek olan insan arasındaki farkı şöyle ifade edecek olursak, mesela duygularıyla hareket eden, duygularını yeterince ölçemeyen, denetleyemeyen insanlara, duygularını, mantığını kullanmada engel durumuna getirmiş olan insanlara duygusal insan diyoruz.
Duygusal zekâsı yüksek olan insanı tarif edersek de duygularını tanıyan, denetleyebilen, yönetebilen, esasında duyguları ustalıkla kullanabilme gücüne sahip, duygularını, düşüncelerini özgüvenli kullanabilen insanlar…”
Duygusal zekâ bir güç
Öksüz, “Duygusal zekâ olarak adlandırabileceğimiz bu duygusal yeterlilik düzeyi azalırsa eğer sorunlar birer krize dönüşmeye başlıyor” diyor ve duygusal zekânın bir güç olduğunu ifade ediyor:
“Duygusal zekânın kişinin özel hayatında çok daha dengeli, huzurlu olmasını sağlayan; modern çağda kendi duygularını anlamanın ötesinde, karşısındakini de anlayabilir hale gelmesi açısından insanlara çok önemli bir güç kazandırabileceğini düşünüyorum.”
Duygusal Zekâ Mentoru Cem Atat ise iş dünyasında duygusal zekanın önemini şöyle anlatıyor:
“Herkesin diline pelesenk olmuş, ‘iş hayatında duygulara yer yok’, ‘bana sadece mantığınla konuş, duygunla konuşma’ gibi kalıplar artık olmuyor yani. Olamaz da… Neden olamaz? Çünkü insan olarak o şirket içerisindeyiz ve o insani dokunuşu istiyoruz. İş yerleri de bu insani dokunuşla beraber aslında çok daha farklı noktalara gelecekler ve giderek burası daha da önem kazanacak. Çünkü bir bakıma da çok şanslıyız. Genç kuşaklar ardı arkası kesilmeden şirketlere dâhil olmaya başlıyor ve genç kuşakların ilk sorduğu soru, ‘Benim yaptığım iş neye hizmet edecek? Ben burada kendimi mutlu ve başarılı hissetmek istiyorum’ diyor. Yani, ‘Bana işi verin, hemen onu yapayım’ demiyor. Bu bazıları için bir tehdit gibi algılanıyor ama bence süper bir fırsat hepimiz için.”
Duygusal zekâ başarının ve verimliliğin kilit noktalarından
Duygusal zekanın iş yaşamındaki başarının kilit noktalarından biri olarak görüldüğünü belirten Öksüz, İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre sosyal zekâsı yüksek insanların terfi etme şanslarının yaklaşık yüzde 60 daha fazla olduğunu söylüyor.
Atat, “Hepimiz aslında ne istiyoruz? Yapıcı ortamlar olsun çalıştığımız yerler. Yapıcı ortamlar olmasına giden yol da insanların o duygularını ne kadar iyi yönettiğimizden geçiyor. Bu da tamamen duygusal zekâ becerinizle ilgili aslında” diyor ve şunları anlatıyor:
“İnsanlar artık ‘Ben ne yapıyorum, neden yapıyorum, diğerleri ile nasıl iletişim halindeyim, mutlu muyum, başarılı mıyım?’ diye bakıyorlar. İşin bir boyutu… Diğer taraftan da kurumlara bakınca, iş dünyasında neden önemli deyince kurumlara da bakmak lazım, onların da talebi nedir? Biz nasıl daha çok verimli hale geliriz? Hani her kurum bunu ister neticede ama o verimliliğe giden yolda da şu önemli oluyor tabii ki, verimliliğe giden yol, bir kere kurum dediğimiz yapı da insanlardan oluşuyor ve o insanların ne kadar mutlu ve ne kadar başarılı olduklarına bağlı oluyor.”
İşe alımlarda duygusal zekâ bir kıstas mı?
Atat, bu soruyu şöyle cevaplıyor:
“Eskiye göre kesinlikle çok daha fazla dikkat ediliyor ama geçtiğimiz 10-15 senedir büyük bir değişim içerisinde şirketler de. Yani bugün işe alım ilanlarına da baksanız aslında, hani eskiden neydi işe alım ilanlarında, ‘işin tanımı şudur, bu tanımı karşılayacak, şu üniversite mezunu kişileri arıyoruz’ diye böyle çok teknik verilerle anlatılan bir tanım olurdu.
Şimdi bakıyorsunuz iş ilanlarına, zorluklarla mücadele edebilen, stresini yönetebilen, uyum içerisinde çalışan, iş birliğine yatkın olan, içsel motivasyonu olan kişilere bakıyoruz diyor aslında kurumlar da. Bunun da sebebi, daha çok buraya eğilmelerinin sebebi de bunu sağlayan bireyler, oraya kuruma dâhil olan kişiler oraya daha fazla katkı sağlayabiliyorlar. Dolayısıyla da evet kurumlar artık kesinlikle işe alım yaparken duygusal zekâya dikkat ediyorlar. Çünkü bilişsel zekâ harika bir kaynağımız. Çok güzel bir kaynağımız ama neyi bildiğiniz değil nasıl yaptığınız daha önemli hale geliyor.”
Duygusal zekâ artırılabilir mi?
Öksüz, çaba gösterilerek her yaşta bu özelliğin geliştirilebileceğini söylüyor.
10 yaş grubu çocuklarla yaptıkları bir çalışmayı şöyle anlatıyor:
“Bir doktora tezi hazırlattım bu konuda, 10 yaş grubu çocukları üzerine. ‘Duygusal okuryazarlık eğitimi’ adı altında bir eğitim çalışması yaparak duygusal zekâyı geliştirmede etkili olabilir miyiz baktık ve gerçekten de etkili oldu. Yani yaptığımız çalışmalarla bunu ortaya koymuş olduk. Nitekim ne yapılabilir bu konuda, duygusal zekâ artırılabilir mi? Bu da çok tartışıldı esasında. Yani duygusal zekâ geliştirilebilir mi? Evet, geliştirilebilir.”
Üniversite öğrencileri ile yaptığı bir çalışmayı ise şöyle değerlendiriyor:
“Benim doktora tezimde kullanmıştım ‘duyguların açılması eğitimi’ diye on seanslık bir psikoterapi eğitimi uygulamıştım. Üniversite öğrencilerine yönelikti bu. Bu 10 seansın sonunda çok belirgin bir artışın olduğunu görmüştük deney grubu, kontrol grubu karşılaştırmasında. Demek ki yetişkin insanlarda da bu eğitim çalışmalarıyla birlikte artırılabilecek bir özelliğe sahip.”