Tarihin en meşhur şehri Truva’nın açıkları…
Efsanevi Truva Savaşı’nda olduğu gibi gemiler birikmişti. Bu kez gelenler, daha çok ve daha güçlüydü.
Efsaneye göre, Truva Savaşı’nda saldırgan ordularının komutanlığını yapan isim Agememnon’du. Yıllar sonra gelen gemilerin arasında onun adını taşıyan bir zırhlı gemi yer alıyordu. Akıllarda bir soru vardı:
Tarih tekerrür mü edecekti, yoksa Truva’nın makus talihi tersine mi dönecekti?
Belki Truva Savaşı bir hayaldi; ancak 18 Mart’ta Çanakkale Boğazı’nda yaşananlar efsanevi bir gerçek olup tarihe geçti. Boğazın her iki tarafında da nice Türk destanları kanla yazıldı.
Bir hanımefendi gözyaşlarını siliyordu…
Şimdi dikkatleri Dardanos Bataryası’na çekme zamanı. Efsanevi Truva’nın komşusu Dardanos’a…
Takvimler 18 Mart’ı gösterirken, şan ve şeref dolu bu zaferi kutlamak için asıl tören Çimenlik Kalesi’nde düzenlendi. Küçük bir grup, boğazın girişinde, Anadolu yakasındaki bir tepenin üzerinde konuşlanmış tarihi bataryada toplandı. Kürsüdeki subay, Çanakkale Deniz Savaşı’nı ve sonuçlarını gür sesiyle akıcı bir şekilde anlatıyordu.
Konuşmasının sonunda, o bataryanın kahraman subayları Üsteğmen Hasan Hulusi ve Teğmen Mehmet Mevsuf’un nasıl şehit olduklarını anlattı. Bu sırada, dinleyiciler arasındaki yaşlıca bir hanımefendi, başını hafifçe eğdi… Gözlerinden süzülen damlaları mendiliyle siliyordu.
Orada bulunan görevli yedek subaylardan biri, usulca onun yanına yaklaşıp hatırını sordu.
Sohbet biraz ilerlemişti ki, genç asker duydukları karşısında koca bir tarihin karşısında duruyormuş gibi heyecan içinde kaldı. Çünkü o hanım, “Ben Yadigar” demişti…
Fotoğraf: Yedek Subay Nurettin Urgancı'nın arşivinden
Askeri heyecanlandıran “Yadigar” kimdi?
1915 yılı Mart ayı başlarında Çanakkale’de savaş çoktan başlamıştı. Boğazın ikinci kademesinde görevli obüs bataryaları bütün dikkatini düşmana çevirmiş, dinlenmeden nöbet tutuyordu.
Dardanos Bataryası’nın komutanı Üsteğmen Hasan Hulusi de taşıdığı sorumluluğun bilinciyle hizmet ediyordu. Ancak aklının bir köşesinde İstanbul’dan beklediği haber vardı.
Sonunda Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Albay Cevat Bey (Cevap Paşa), beklediği haberi ona verdi. Gelen telgrafta, bir kızı olduğu müjdeleniyordu.
Komutan, Hasan Hulusi’ye birkaç gün izin verdiğini söyledi. “Git ve kızını gör, ona ismini ver” dedi. Üsteğmen, eşsiz bir sevincin içinde bulunsa da kahramanlara yakışır bir cevap verdi:
"Düşman önümüzdeki sularda dolaşırken, ben vatan savunmasını bırakıp gidemem."
Hasan Hulusi Çimenlik Kalesi’nden çıkıp, biraz ötedeki telgrafhaneye gitti. Ailesine bir tebrik telgrafı yazdı. Sonuna da şu dileğini ekledi:
“Yavrumuzun adı Yadigar olsun…”
Korkunç bir patlama sesi duyuldu
Üsteğmen İstanbul’a gitseydi, belki de o gün bataryasının başında bulunmayacaktı.
Birleşik Donanma boğaza girdiğinde, ne kadar isabetli bir karar aldığını düşünüyordu. Denizdeki yüzer kaleler, en çok onların bulunduğu tepeyi hedef aldı. Birkaç obüsün bulunduğu tepeye, gün boyu 4 bin top mermisi düştü.
Akşama doğru Hasan Hulusi ve Mehmet Mevsuf, gözetleme yerinde savaşı takip ediyordu. Komutan, Üsteğmen Hasan’ı telefon başına çağırınca, biraz daha gerideki ağaçların altına kurulan santral merkezine yöneldi. Bu sırada, Mevsuf da hareketlendi. Hasan bir an için dönüp ona, “Sen burada kal” dedi.
Saatlerdir bombaların patladığı yerde toz ve barut içinde kalan Mevsuf, biraz su içmek için izin isteyince, 2 subay koşar adımlarla telefona doğru gitti.
Vardıkları anda, koca bir top mermisi havayı yararak ve geçtiği yerde ıslık çalarak santral merkezini buldu. Gün boyu düşen binlerce hain mermiden bir farkı yoktu. Ancak o korkunç patlama tam da subayların ve telefoncu erlerin olduğu yerde meydana gelmişti. Havaya kalkan toprak açılıp dağıldıktan sonra yere indiğinde, şehitlerin üzerini de örtmüştü...
Kahraman şehitler nöbetlerini sürdürüyor
Kısa süre sonra Müstahkem Mevkii Komutanı Albay Cevat olay yerine geldi. Şehit olan kahraman evlatların acısı ile gözetleme yerine gitti. Birleşik Filo, boynu bükük bir cenaze alayı gibi geri dönüyordu ve zafer Türk’ün olmuştu.
Karargahına döner dönmez savaş raporunu yazdı, İstanbul’a müjdeyi verdi. Sonra da, şehit subaylar Hasan ve Mevsuf’tan söz etti. Dardanos Bataryası’nın isminin “Hasan-Mevsuf” olarak değiştirilmesini istedi.
Başkomutan Vekili Enver Paşa da talebi uygun bulunca, o tabya, “Hasan-Mevsuf Bataryası” adıyla tarihteki yerini aldı.
Bugün o kahraman şehitler, toprağa düştükleri yerdeki mezarlarında, manevi varlıkları ile Çanakkale Boğazı’ndaki nöbetini sürdürüyor.