Artan çevre kirliliğinin insan hayatına ve doğal yaşama etkisi, bu yılki teması "yeniden doğayla buluşmak" olarak belirlenen 5 Haziran Dünya Çevre Günü'nde bir kez daha gündeme geldi.
İsveç'in Stokholm kentinde 1972'de yapılan Birleşmiş Milletler (BM) Çevre Konferansında alınan kararla, 1974 yılından bu yana 5 Haziran "Dünya Çevre Günü" olarak kutlanıyor.
Bu yılın temasını "yeniden doğayla buluşmak" olarak belirleyen BM, insanları doğayı yeniden keşfetmeye çağırıyor ancak insanın çevresine yaptığı tahribat, buluşulabilecek doğanın ne durumda olduğununun, çevre kirliliğinin ulaştığı boyutlarının sorgulanmasına neden oluyor.
Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) 2016 verilerine göre, çevre kirliliğinin yol açtığı hastalıklar her yıl 12,6 milyon insanın ölümüne neden oluyor.
Çevre kirliliği, hava, su, toprak kirliliği ve iklim değişikliğini kapsayan geniş bir kavram olarak karşıya çıkıyor. İklim değişikliğinin etkileri görece daha yavaş hissedilse de hava ve su kirliliğinin etkileri daha hızlı görülüyor.
Hava kirliliği
DSÖ'nün 2016'da yayımladığı rapora göre, hava kirliliği ciddi boyutlara ulaşmış durumda.
Rapora göre, dünya nüfusunun yüzde 92'si yüksek derecede zararlı madde içeren hava soluyor.
Yerküre üzerinde 3 bin konumda ölçümler yapan DSÖ, havada aralarında sülfat, nitrat, mineral tozlar ve siyah karbon gibi maddelerin de bulunduğu ince parçacıklı madde oranını araştırdı. Büyüklükleri bir milimetrenin binde biri kadar olan bu parçacıklar, insanlar tarafından solunduğunda doğrudan ciğerlere ulaşarak akciğer kanseri, kalp krizi ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) gibi hastalıklara sebebiyet veriyor.
DSÖ, her metreküp havada en fazla 10 mikrogram ince parçacıklı madde bulunmasını insan sağlığını tehdit etmeyen seviye olarak tanımlıyor.
Düşük ve orta gelirli ülkelerde, nüfusu 100 binin üzerindeki şehirlerde yaşayanların yüzde 98'i bu seviyeyi aşarken, yüksek gelirli ülkelerde bu oran yüzde 56'ya düşüyor.
DSÖ verilerine göre, Suudi Arabistan halkı, her metreküp havada 108 mikrogram ince parçacıklı madde ile en kirli havayı soluyor. Suudi Arabistan'ı 103 mikrogram ile Katar, 93 mikrogram ile Mısır, 84 mikrogram ile Bangladeş izliyor. Dünyada en temiz havayı ise her metreküp havasında 5 mikrogram parçacıklı madde bulunduran Solomon Adaları, Yeni Zelanda, Kiribati, Brunei ve Tanzanya soluyor. Bu ülkeleri 6 mikrogram ile Vanuatu, İsveç, Micronezya, Fiji ve Avustralya izliyor.
Her yıl kaydedilen 72 milyon ölümün 9'da 1'inin yani 6 milyonunun doğrudan hava kirliliği ile ilişkili olduğunu aktaran DSÖ'ye göre bu ölümlerin yüzde 90'ı düşük ve orta gelir düzeyli ülkelerde gerçekleşiyor.
Hava kirliliği, dünyanın en kirli yerlerinde, bebeklerin doğum kusurlarıyla doğmasına, zeka geriliğine ve de kanser gibi hastalıklar nedeniyle yaşam beklentisinin 45 yaşa kadar düşmesine neden oluyor.
Su kirliliği
İnsan için en önemli yaşam kaynaklarından biri olan suyun kirlenmesi, günümüzde insanlığın karşı karşıya olduğu en ciddi ekolojik tehditlerden biri.
Göller, ırmaklar, okyanuslar gibi su kaynaklarına zehirli ve kirli maddelerin karışmasıyla kirlenen sular, insan hayatını tehdit ediyor.
Su kirliliğinin en önemli nedenleri arasında şehir kanalizasyonları ve endüstriyel atıklar bulunuyor.
BM verilerine göre, dünyada halen 663 milyon insanın içilebilir suya erişimi bulunmuyor, yaklaşık 1,8 milyar insan da pis su kaynaklarını kullanıyor. 1990-2015 yılları arasında iyileştirilmiş su kaynağına erişimin yüzde 76'dan yüzde 91'e çıkmasına rağmen su kıtlığı, dünya nüfusunun yüzde 40'ını etkiliyor ve bu oranın gelecekte daha da artması bekleniyor.
Kirli sular, ishal, kolera, dizanteri, tifo ve çocuk felci gibi hastalıkların yayılmasına neden oluyor. Kirli suların içme suyu olarak tüketilmesinin yol açtığı hastalıklar nedeniyle her yıl dünyada 502 bin kişi yaşamını yitiriyor.
Her gün yaklaşık bin çocuk, önlenebilir, su ve temizlikle bağlantılı ishal gibi hastalıklar nedeniyle yaşamını yitiriyor.
Su kirliliği, sadece insan yaşamını değil, okyanuslardaki hayatı da ciddi anlamda tehdit ediyor.
İnsanların ürettiği atık suların yüzde 80'inden fazlası arıtılmaksızın nehirlere veya denizlere salınıyor. Organik materyallerin ayrışması suda çözünen oksijen miktarının azalmasına yol açıyor. Suların ısınması da suda çözülü oksijen miktarını düşüren başka bir faktör. Okyanuslarda çözülü oksijen miktarının düşmesi suda yaşamı öldürüyor.