Temiz hava, yeşilin farklı tonları, kuş cıvıltıları, börtü böcek… Havaların ısınmasıyla başlayan tatil sezonunda alternatiflerden birisi de çadır kurup kamp yapmak.
Doğada vakit geçirmenin hem fiziksel hem de ruhsal açıdan insana iyi geldiği bir gerçek. Ancak kampçılık belli bir dikkat ve özen gerektiriyor. Yanlış yakılan bir ateş, sebep olunan yüksek sesler ve bırakılan atık maddeler doğal yaşama ciddi zararlar verebilir.
Peki, doğa etkinliklerinde hem çevreyi hem de kendimizi güvende tutmak için nelere dikkat etmeliyiz. Doğa her ne kadar insana iyi hissettirse de içerisinde bir takım riskleri de barındırıyor. Özellikle çadır kurularak kamp yapılacaksa bu riskleri bilmek ve doğru kararlar almak önemli. Kamp yeri seçilirken bölgenin iyi bir şekilde araştırılıp incelenmesi gerekiyor. İstanbul Doğa Spor Kulübü Dernek Başkanı Süleyman Şahin kampın amacına uygun gerçekleşmesi için uyarılarda bulundu.
Doğru noktaya kamp kurmak önemli
“Öncelikle kamp alanı seçimi çok önemli. Örneğin; sel tehlikesi olabilir. Genellikle kamp için dere kenarları tercih ediliyor. Daha önce oradan bir sel geçtiyse bu durum ağaçlardan belli olur. Kamp yaparken yağmurdan sonra oluşabilecek sel tehlikesine karşı dikkatli olmak gerekir. Bunun yanı sıra yaban hayatını göz önüne almak lazım. Kamp yapılacak yerde bir yaban hayatı popülasyonu var mı ve hayvanların su içme yolu üzerinde mi. Kamp noktası seçilirken bunlara dikkat etmek gerekiyor. Ayrıca doğal ortamda kamp yapacak kişilerin kesinlikle bölgedeki Jandarma ekiplerine, kamp yapacakları yeri, kaç kişi olduklarını ve ne kadar süre kalacaklarını bildirmeleri gerekiyor.”
“Ateşsiz de kamp olur”
Kamp dendiğinde birçok kişinin aklına gelen ilk şeylerden biri hiç şüphesiz ateş yakmak. Ancak ateş yakmak özellikle de yaz aylarında tahmin edilenden çok daha riskli.
“Kamp demek ateş demek değil aslında. İyi bir kampçı ateş yakmadan da kamp yapılabileceğini bilir ve bundan keyif alabilir. Kamp sadece ateş başında sohbet değildir. Kamp doğada olmaktır, doğanın şarkısını dinlemektir. Ateşin yerine yemek pişirmek gerekiyorsa kamp ocakları kullanılabilir. Çünkü ateş bir anda kontrol dışına çıkabilir. Yakılması gerekiyorsa da özellikle kış aylarında, mümkün olduğunca ufak ve toprağa değmeden ayaklı ızgaralar üzerinde yakılması gerekiyor. Çünkü toprak altında da bir ekoloji var. Ağaçlar mevsimin değişimini toprağın ısısından anlıyor. Ağaçlara yakın bir yerde yakılan büyük bir ateş toprağı ısıtmak anlamına geliyor ve o ağacın mevsimi karıştırmasına sebep olabiliyor.”
Ses ve ışık kirliliği doğal yaşam için tehdit
Doğanın dinamikleri hiç şüphesiz şehir hayatından çok farklı. Yüksek bir müzik sesi şehir ortamında belki fark bile edilmeyecektir, ancak aynı sesten doğada birçok canlı etkilenebilir hatta hayatları tehlikeye bile girebilir. Bu nedenle doğada misafir olduğumuz bilinciyle hareket etmeli, çıkaracağımız yüksek bir ses ya da rahatsız edici bir ışıkla kirliliğe sebep olmamalıyız.
“Kirlilik sadece atık kirliliği değildir. Işık da gürültü de bir kirliliktir. Biz doğada yaban hayatının misafiriyiz. Burada dinlenen yüksek sesli bir müziğin buradaki ekolojiye zararı olabilir. Aniden çıkan yüksek bir sesten dolayı bir sincap korkarak yuvasını terk edebilir ve kilometrelerce uzağa gidebilir. Oysaki o sincap kış için birikim yapmıştır ve sesten korktuğu için bir daha yuvasına gelmeyecektir. Yaban hayatı bunlara alışık değil.
Bazı arkadaşlar çadırlarını ışıl ışıl süslüyorlar. Bu da gece ışık kirliliğine sebep oluyor. Hemen yukardaki kuşlar bundan rahatsız olup sabaha kadar uyuyamayabiliyorlar ve ertesi gün de riskli bir şekilde yaşıyorlar. Bu tip ışıklandırmalar hayvanların gözünü çok fazla rahatsız ediyor. Buna da dikkat etmek gerekiyor.”
En çok yapılan yanlışlardan biri gıda bırakmak
Doğadan ayrılırken, artan ekmek ve çeşitli gıdaları yaban hayatını beslemek için bırakmak özünde iyi niyetle yapılmış bir davranış olabilir. Ancak bu davranışın hayvanlara yarardan çok zarar getirebileceğini de unutmamak gerek. Bu gıdalar yaban hayvanlarının sindirim sistemine göre olmayabilir.
“Kampçıların en çok yaptığı yanlışlardan biri ekmek ve yemek atıklarının çevredeki yaban hayatın beslemek için bırakılması. Bu çok yanlış bir şey. Çünkü yabandaki hayvanların sindirim sistemleri şehirde yaşayanlardan çok farklıdır. Endüstriyel gıdalar için yaban hayvanlarının sindirim sistemleri uygun değildir. Dolayısıyla bırakılan bir ekmeği bir geyik yavrusunun, bir ceylanın yemesi onların sindirim sistemine zarar verebilir. O nedenle gıda dâhil hiçbir şey bırakmadan getirdiğimiz her şeyi geri götürmemiz gerekiyor.”
“Bu güzellikleri gelecek nesillere aktarmalıyız”
Bilinçsiz şekilde yapılan kamp ve doğa etkinliklerinin çevreye ciddi zararlar verdiğini de belirten Şahin, doğal güzelliklerin gelecek nesillere aktarmak için kurallara uymanın önemini özellikle hatırlatıyor.
“Son dönemde yaşadığımız pandemiden dolayı doğanın ve açık havanın önemi daha çok arttı. Görüyoruz ki pandemiden sonra özellikle kampa olan ilgi artarak devam ediyor. Fakat ne yazık ki bu bazı problemleri de yanında getiriyor. İnsanlar doğaya deşarj olmak için geldiklerinde maalesef bu ortamı kirletebiliyorlar. Çünkü bilinçsiz şekilde yapılan kamp çevreye zarar veriyor. Doğaya gelirken yanımızda getirdiğimiz her şeyi tamamen geri götürmemiz, hiçbir şeyi bırakmamamız gerekiyor. Geride sadece ayak izimizi bırakabiliriz ve anılarla dönmeliyiz. Bu güzellikleri gelecek nesillere aktarmamız gerekiyor, daha yaşanılabilir bir dünya bırakmak için bazı kurallara uymamız gerekiyor.”