İkinci Dünya Savaşı'nın en sıra dışı hikayelerinden biri Türkiye kıyılarında yaşandı. Karadeniz’e şaşırtıcı bir yöntemle indirilen 6 Alman denizaltısından üçü, gemilerini batırıp hiç bilmedikleri, tanımadıkları bir ülkede, Türkiye’de karaya çıkmak zorunda kaldı.
Bu denizaltılardan biri, U23’ün enkazı, TRT Haber’in Mavi Tutku adlı sualtı belgesel programı çekimleri esnasında, Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nın arama ve kurtarma gemisi TCG Akın tarafından 2019 yılında keşfedildi.
Şile-Ağva Bağırganlı açıklarında 40 metre derinlikte yapılan keşif, dünya kamuoyu tarafından da ilgiyle karşılandı.
Mavi Tutku'dan 2 bölümlük belgesel
Bu sıra dışı hikaye, TRT Haber’in Mavi Tutku belgesel programı tarafından izleyiciyle paylaşılıyor. 27 dakikalık 2 bölüm halinde hazırlanan ve "U23 Kurt Kapanı" adı verilen belgeselin ilk bölümü 20 Şubat Cumartesi Saat 23.20’de TRT Haber izleyicisiyle buluştu.
Belgeselde, olayı yaşayanların ve görgü tanıklarının anlatımıyla tarihe tanıklık ediliyor.
Mavi Tutku programı yapımcı ve Yönetmeni Hakan Aslan, U23 Kurt Kapanı bölümüyle ilgili şunları söyledi:
"Çalışmalarımız aslında 2012 yılında Karadeniz’e indirilen Alman denizaltılarının hikayesini duyduğumuzda başladı. Yeri tespit edilemeyen denizaltı batıklarından biri de U 23’tü. Önce Denizaltının komutanı Rudolf Arendt’i Almanya’da bulduk ve ziyaret ettik. Bu sıra dışı olayı onun ağzından dinledik. 2019 yılında da batığın keşfi gerçekleşti. Çalışma, yıllar alan, binlerce doküman ve belgenin incelendiği, yüzlerce kişinin emek verdiği bir çalışma oldu. Şimdi artık bu yolculuğu izleme zamanı."
Türk karasularında batırılan Alman denizaltısının sıra dışı hikayesi işe şöyle:
Hitler'in Karadeniz planı
İkinci Dünya Savaşı’nın olanca hızıyla devam ettiği günlerde, Avrupa’yı yangın yerine çeviren Adolf Hitler, gözünü doğuya, o zamanki adıyla Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ne çevirmişti.
22 Haziran 1941’de 3 milyon Alman askeri taarruza geçti. Bu cephede hedef, zengin doğal kaynaklar, özellikle de petroldü. Barbarossa olarak adlandırılan bu harekatta Hitler, sadece kara birliklerinin hücumuyla Rusları dize getireceğine inandırılmıştı.
Almanlar hızlı bir ilerleyişle Karadeniz kıyılarını işgal etmiş, Taupse’ye kadar ilerlemişti. Ama Karadeniz’de kıyıları kontrol altına alacak ve ikmal yollarını koruyabilecek Alman deniz kuvveti yoktu.
Savaşta tarafsız olan Türkiye, boğazları kullandırmadı
Karadeniz’e giriş kapalıydı ve geçiş bileti İkinci Dünya Savaşı'nda tarafsız olan Türkiye’nin elindeydi. Türkiye, Montrö Sözleşmesi gereğince Karadeniz’e tek ulaşım yolu olan Çanakkale ve İstanbul boğazlarını askeri gemilere kapatmıştı. Sessiz ve derinden ilerleyen denizaltıların gizli geçişlerini engellemek için de su altına manyetik hatlar döşemişti. Alman hükümeti, Türkiye’den önce boğazları, denizaltı geçişine açmasını istedi. Türkiye'nin cevabı olumsuz oldu.
Almanlar bu kez kendi yapımları olan Türk denizaltıları Atılay, Saldıray ve Yıldıray’ı satın almak istedi. Savaşın dışında kalmaya kararlı Türk hükümeti, tarafsızlığına gölge düşürecek bu isteği de geri çevirdi.
3 bin 500 kilometrelik mesafe
Almanlar için seçenekler azalıyordu. Çaresiz kalan Almanlar, çılgınca bir planı uygulamaya karar verdi. Kuzey Denizi'nden Karadeniz'e denizaltılar karadan taşınacaktı. Donanma üssü Kiel’den Müttefik Romanya’nın Köstence limanına kadar olan rota, Avrupa’daki nehirleri kullanılarak toplam 3 bin 500 kilometrelik bir mesafe demekti.
6 denizaltı parça parça taşındı
Almanlar bu sıra dışı bir yolculuk için, donanmanın en küçük ve en hafif denizaltılarından olan tip 2’leri seçti. Bu özel görev için önce tip 2 B sınıfı 6 denizaltı seçildi. 30. filotilla olarak adlandırılan U-9, 18, 19, 20, 23 ve 24 denizaltıların taşınabilmesi için mühendislik bilgisi gerektiren karmaşık bir dizi işlem gerekiyordu. Gemilerin boyutları küçük olsa da tek parça taşınmaları mümkün değildi. Bu yüzden Almanlar ilk iş olarak denizaltıları parçalara ayırmaya karar verdi. Sökülen parçalar römorkörlerin çekeceği özel olarak hazırlanmış dubalara yerleştirildi.
11 ay sürdü
1942 baharında ilk grup 3 denizaltı denizaltı parçaları, Elbe ve Tuna nehirleri kullanılarak taşındı. 2 nehir arasında kalan 300 kilometrelik mesafede ise denizaltılar karadan ilerletildi. 6 Alman denizaltısının Romanya’nın Köstence limanına taşınması 11 ay içinde gerçekleşti.
Denizaltılar Karadeniz'de 26 gemiyi batırdı
Tekrar monte edilen denizaltılar, Ekim 1942’den itibaren Karadeniz’in tehlikelerle dolu azgın sularına açıldı. Alman denizaltıları, 1 buçuk yıl boyunca 56 operasyon düzenledi ve toplam 45 bin 426 tonluk 26 gemi batırdı.
3 denizaltı kullanılamaz hale getirildi, 3'ü ise Karadeniz'e sıkıştı
Denizaltıların başarıları, Rusların Karadeniz’deki üstünlüğünü bitirse de bu, geç kalmış bir başarı oldu. Alman kuvvetlerin karada yok oluşu başlamış, savaş çoktan kaybedilmişti. 1944 yazında Romanya savaşta saf değiştirdi. Sovyet ordusu, denizaltıların tek üssü olan Köstence’ye girdi ve 6 denizaltıdan üçünü, U9,18 ve 24’ü kullanılamaz hale getirdi.
3 denizaltı, U19, 20 ve 23 ise limansız ve desteksiz kalmıştı. Karadeniz’de kapana sıkışan denizaltılardan U23'ün Komutanı Rudolf Arendt, bu durumlarını çuvala koyulmuş kedilere benzetiyordu.
Almanlar, denizaltıların Sovyetlerin eline geçmemesi için tekrar Türk hükümetiyle temasa geçti. Bu kez denizaltılarını, personelin iadesi karşılığında teslim etmek istiyorlardı. Tarafsızlık konusunda hassas olan Türkiye’nin cevabı yine olumsuz oldu.
Denizaltıları batırma emri
Donanma komutanlığına yükselen Büyük Amiral Karl Dönitz, başka çaresi kalmadığını anlamıştı. Denizaltı komutanlarına batırma ve Türkiye’de karaya çıkma emri gönderdi. Emre göre askerler Anadolu topraklarında güneye inecekler ve Ege’deki Alman gemileriyle irtibat kuracaklardı.
3 Denizaltı 9 Eylül 1944’de Türk kıyılarına yakın bir noktada buluştu. Komutanlar, denizaltılarını batıracakları noktaları tespit etti. U19 Karadeniz Ereğli, U20 Sakarya Karasu açıklarında batırıldı. Rudolf Arendt’in U23 için seçtiği nokta ise Ağva açıklarıydı.
Karaya çıkanlar çok geçmeden yakalandı
Alman denizciler için asıl zorluk bundan sonra başlayacaktı. Denizciler, hiç bilmedikleri bir ülkede karaya çıkmışlardı. Gruplara ayrılan sarışın, mavi gözlü ve kısa pantolonlu askerlerin fark edilmesi uzun sürmedi. Karaya çıktıklarının ertesi günü yakalandılar.
2 yıl Isparta'da misafir edildiler
Türkiye, Birinci Dünya Savaşı’nda müttefiki olan Alman askerlerine ihtimam gösterdi. Almanlar, önce Beyşehir, ardından Isparta’daki özel kampta 2 yıl boyunca misafir edildiler. Beyşehir’de 8 ay kalan ve Kızılay’ın aylık maaş bağladığı askerler, günlük yaşama da katkıda bulunuyorlardı. Kimi hastanede doktorluk yapıyor, kimi ayakkabı üretiyor, kimi de fabrika ve atölyelerde bozulan makinaları tamir ediyordu.
Dünyayı kan gölüne çeviren savaş, Eylül 1945’te bitti. Alman denizaltıcılar, Türkiye’de enterne edilen diğer askerlerle birlikte Temmuz 1946’da trenle İzmir’e, ardından gemiyle İtalya’ya gönderildi. Barış anlaşması gereği Amerikalılara teslim edilen askerler, Almanya’nın Münih kenti yakınlarındaki Dachau esir kampında sorgulandıktan sonra Eylül 1946’da evlerine döndü.
İlk denizaltı 1994'te bulundu
Bu hikayenin sessiz tanıkları denizaltılar, Zonguldak Ereğli, Sakarya Karasu ve Kocaeli Bağırganlı açıklarında bilinmeyen noktalarda yatıyordu. Bu sessizliği ilk bozan U20 Denizaltısı olacaktı. U20, Sakarya’nın Karasu ilçesinin 2 mil açığında Türk Deniz Kuvvetleri’nin arama kurtarma gemisi TCG Kurtaran tarafından 1994 yılında bulunmuştu. Araştırmacı Selçuk Kolay tarafından da geminin kimliği tespit edilmişti. Denizaltı savaşın sessiz tanığı olarak 26 metre derinlikte yatıyor.
U23 Karadeniz’e ulaşan son denizaltıydı. Göreve başladığı Haziran 1943’ten batırıldığı Eylül 1944’e kadar geçen 15 aylık sürede 7 gemi batırdı. Sivastopol, Batum ve Novorosisk bölgelerinde devriye görevleri yaptı. TCG Akın, 2 yıl önceki bu keşifle dünya tarihine önemli bir not düşmüş oldu. U20’nin ardından U23’ün bulunması, İkinci Dünya Savaşı'nın en sıra dışı hikayelerinden birinin gündeme gelmesini sağlamış oldu.
U19 keşfedilmeyi bekliyor
Türkiye kıyılarında yatan 3 denizaltıdan biri olan U19 ise Zonguldak Ereğli açıklarında bir yerde keşfedilmeyi bekliyor.