Çin'in Vuhan kentinde görülmesinin ardından dünyanın diğer ülkelerine de yayılan Covid-19 salgınıyla mücadele sürüyor.
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de pandemiyle mücadele için öncelikli olarak evde kalma, sosyal mesafe, maske kullanma gibi tedbirler uygulanırken, belirli aralıklarla gerçekleşen sokağa çıkma kısıtlamaları da devam ediyor.
Aileler ve çocukları arasındaki "ev" ilişkisinin düzenli bir hal alması için psikolojik desteğe ihtiyaç duyulabiliyor.
Uzmanlar, izolasyon sürecinin çocuklar ile ebeveynleri arasındaki ilişkiler açısından da değerli bir fırsata dönüştürülebileceğine dikkati çekiyor.
Bu konuda aileler, psikolojik danışmanlardan veya aile danışmanlarından destek alabiliyor. Aile danışmanlığı kurumları veya uzmanları da süreç nedeniyle kurdukları sosyal medya hesapları aracılığıyla ailelere ulaşarak yardımcı oluyor.
Destek hesaplarında yapılan bağlantılara canlı yayınlarla katılan aileler, uzmanlardan en çok da çocuklarıyla bu dönemde yaşanan ilişkiler konusunda yardım talebinde bulunuyor.
Psikolojik danışmanlardan destek
Instagram'da kurduğu "annebabayarehber" hesabıyla bireysel görüşmeler ya da grup bağlantılarıyla danışmanlık yapan Eğitim Bilimi Uzmanı Bülent Yılmaz bu konuda açıklamalarda bulundu.
Koronavirüsün etkisiyle eve kapanan ailelerde çocuklarla olan ilişkilerin, şu günlerde en önemli meselelerden biri olduğunu belirten Yılmaz, normalde okulda, sokakta, mahallede veya parkta zaman geçiren çocukların hiç dışarı çıkamamasından kaynaklanabilecek sorunlar oluştuğunu dile getirdi.
Enerjilerini dışa vuramıyorlar
"Evlerde ne tür sorunlar oluşuyor?" sorusunu yanıtlayan Yılmaz, "İki temel sorunun daha yoğun ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Bunlardan biri, güvende olma hissinin zayıflaması. Diğeri de dışa vurulamayan enerji. Ailelerin bu ikisini sağlıklı bir şekilde yönetmeye özellikle çok ihtiyaçları var. Bu arada okulla ilgili sorumlulukların yapılmasında yaşanan güçlükler de ailelerin süreci yönetmesini zorlaştırabiliyor" dedi.
Bülent Yılmaz, bu sorunlarla başa çıkılıp çıkılamayacağı şeklindeki soruya karşılık da "Bunun için daha gelişmeye açık bir anlaşıya sahip olmamız gerektiğini düşünüyorum. Temel nokta; bu süreci yetişkinler bile yönetmekte zorluk çekiyorken çocukların da zorlanabilecekleri ve daha önce sergilemedikleri inatçı ya da saldırganlığa yönelen veya sabırsızlık tepkilerinin artabileceğidir" ifadesini kullandı.
"Çocuklar, 'Kaygılanıyorum' demezler, 'Benimle oynar mısın?' derler"
Öncelikle çocukları dinlemeye ve iç dünyalarında neler olup bittiğini anlamaya ihtiyaç olduğunu kaydeden Yılmaz, şöyle devam etti:
"Bunu tabii 'Bana anlat bakalım sen endişeleniyor musun?' diye sorarak değil de yaşı küçükse bir oyun oynayarak ya da ergenlik dönemindeki çocuklarımız için izlenen veya okunan bir program, metinle ilişkilendirerek ve kendi duygularımızdan bahsederek yapmalıyız. Sohbetin başlatılması bu amaca hizmet edecektir. Unutmayalım ki çocuklar; 'Bu süreç beni çok zorluyor, kaygılanıyorum' demezler, 'Benimle oynar mısın anne?' derler. 'Benimle oynar mısın?' temelde çocuğun ihtiyaç duyduğu duygularını anlatan bir cümledir. Bu aslında, 'Bir elimi tut, birlikte zaman geçirelim, rahatlamaya ihtiyacım var' çağrısıdır. Bu çağrıya aile cevap verebildiği ölçüde sürecin daha sağlıklı geçmesini sağlayabilir."
"Teknolojinin geliştiği, her çocuğun elinde tablet veya telefonların olabildiği bu zamanda, eve kapanma durumlarında çocukların asosyal olma tehlikesi baş gösterebilir mi? Bu tehlikeyi atlatabilmenin yolu var mı?" şeklindeki soruyu yanıtlayan Yılmaz, bunun (asosyallik) özellikle ergenlik çağında çocuğu olanlar için önemli risklerden biri olduğunu belirterek, "Bu riski iyi yönetebilmek için 'Çocuklarımızı yargılayarak kendimizden uzaklaştırıyor muyuz?' sorusunu sormak başlangıç için yararlı bir adım olabilir" dedi.
"Çocuklarıyla sohbet açmaları, ilgilerini sormaları gerekir"
Sürekli bir arada olmanın getirdiği sonuçlardan birisinin de ebeveynlerin çocukların saç şekillerini, ses tonlarını, odalarında geçirdikleri süreyi ya da diğer davranışlarını eleştirmesiyle ortaya çıktığını vurgulayan Yılmaz, şöyle devam etti:
"Bu sonuç ailenin işini zorlaştırabilmektedir. Bu eleştiriler yerine ailelerin, ergenlik çağındaki çocuklarıyla, kendi çocuklukları ve onların çocuklukları hakkında sohbetler açmaları, eski fotoğrafları, videoları ara ara izlemeleri, geçmiş zamanlardan bilgiler vermeleri, ayrıca dizi ya da film izlerken çocuklarının da ilgilerini sormaları, dikkate almaları ve birlikte bir planlama yaparak internette geçirilen süreyi planlamaları, bu plana uyulmadığı takdirde bunun yaptırımının ne olacağına da birlikte karar vermeleri gerekir. 'Yaptırımlar' derken de yanlış hamleler akla gelmemeli. 'Seninle konuşmuyorum' deyip günlerce konuşmamak, enerjisini dışa vurmasını sağlayan enstrüman çalma ya da maket yapma gibi zevkleri engelleyici gibi olmadan yaptırımlar uygulamak verimli olur. Bunlar neler olabilir? Telefon, tablet ve internete erişiminin kısıtlanması, ailedeki kararlara ilişkin söz hakkının bir süreliğine askıya alınması gibi tedbirler uygulanabilir."
"Anne babaların da şarj olmaya ihtiyaçları var"
"Ebeveynlerin çocukları için kendilerine ayırdıkları vakitten feragat etmeleri gerekmiyor mu?" sorusunu yanıtlayan Yılmaz, "Buradaki denge çok önemli. Çocuğa sevgi ve şefkati gösterebilmek için anne babaların da kendilerine zaman ayırmaya, deyim yerindeyse şarj olmaya ihtiyaçları var. Ancak bunu tüm gün telefon ya da tabletle çocuğu baş başa bırakmak olarak görmek ailenini huzurunu olumsuz etkileyecektir" açıklamasını yaptı.
Ailenin çocuğa zaman ayırmakla kendine zaman ayırmak arasındaki dengeyi sağlaması gerektiğini belirten Yılmaz, bu süreçte birlikte çok zaman geçirmenin, daha önce yeterince üzerinde durulamayan konulara yönelmek için fırsat doğurabileceğini dile getirdi.
Bülent Yılmaz, bu sürecin bazı sorunlu ilişkilerin yeniden düzenlenmesi için bir fırsat oluşturabileceğine işaret ederek, şu bilgileri verdi:
"Yoğun iş yükü, yoğun çalışma nedeniyle çocuklarıyla yeterince zaman geçiremeyen anneler ve özellikle babalar için bu süreç değerli bir fırsata dönüşebilir. Bireysel görüştüğüm bazı anne ve babalardan, çocuklarının en beğendikleri, olumlu buldukları üç özelliklerini saymalarını istediğimde cevap vermekte çok zorlanabiliyorlar. Süreç, belki de çocuğumuzun güçlü yanlarını daha iyi gözlemlemek ve ortaya çıkarmak için bir fırsata dönüşebilir. Aile bireylerinin birbirlerini daha iyi tanıma fırsatı doğabilir. Bu durum için de bir oyun önerim var. Ailedeki herkesin sık kullandığı ama ailenin diğer üyelerinin hoşlanmadığı iki sözcük her aile üyesi için belirlenebilir. Örneğin üç gün boyunca bu sözcüklerin kullanılması her aile üyesine yasaklanabilir. 'Kes artık', saçmalama, kapa çeneni, bıktırdınız, sağır değilim' gibi ifadeler, böyle bir oyun kapsamında kullanılmaz. Böylelikle çocuğunuzun duygularını ciddiye aldığımızı ona hissettirmiş olabileceğimiz gibi bizim duygularımıza dair farkındalık kazanmasına da yardımcı olabiliriz."
"Zorlamak olumsuz sonuçlar doğurur"
"Çocukları evde yararlı olacağı düşünülen aktivitelere yönlendirmek mümkün mü?" sorusuna karşılık, "Mümkün olmakla beraber baskıyla bunları yaptırmaya çalışmak yarardan çok zarar getirebilmektedir." uyarısında bulunan Yılmaz, "Kitap okumayı çok seven birçok yetişkin bile şu süreçte kitap okumaya odaklanamadığını dile getirebilmektedir. Bu nedenle, buna zemin hazırlamak yararlı ancak zorlamak olumsuz sonuçlar doğurabilir diyebiliriz" şeklinde konuştu.
Yılmaz, çocuklara daha önce okuyup beğendikleri bir yazarın bir başka kitabını sürpriz yaparak vermek ve istediği zaman okuyabileceğini söylemenin bu tip yönlendirmelere zemin oluşturabileceğini kaydetti.
Sokağa, kreşe, parka götürülemeyen 3-4 yaş grubu çocuklarla ilgili de Bülent Yılmaz, "Okul öncesi ve kreş çağındaki çocukları için ebeveynlerin çocuklarını özellikle kendi kendilerine oyun oluşturmaya yöneltmeleri ve gün içinde hoplayıp zıplayabilecekleri yastıklar ya da benzeri eşyalarla ortamlar hazırlamaları yararlı olabilir. Evde birkaç eşya, çocuk parklarındaki eşyalara benzetilerek ya da öyle oldukları hayal ettirilerek oynamaları sağlanabilir. Çünkü bu yaşta çocukların hayal güçleri davranışlarını çok etkilemektedir" dedi.
Yoğun ödev verildiğine yönelik şikayetler
Okullardan uzaklaşan çocuklara açığı kapatmaları için yoğun ödevler verildiği ve bunun da bazı aileler tarafından şikayet konusu edildiğini aktaran Yılmaz, ödev konusunda miktardan, sayfa sayısından çok niteliğine, yapılan çalışmanın çocuğa katkısına dikkat edilmesi gerektiğini dile getirdi.
İlkokula giden bir öğrenciye iki-üç saat süren ödevler vermenin genellikle fayda sağlamaktan uzak olduğunu anlatan Yılmaz, "Ödev konusunda ana nokta, sayfa sayısından çok çocuğun ödev konusuyla ilişki kurabilmesi, o konuda düşünebilmesini sağlamaktır. Ödevin de çocuğun gelişimine katkı sunması gerekir. Çocuğun düzenli çalışma alışkanlığına katkı sağlaması ödevin önemli faydalarından birididir" dedi.
En çok gelen şikayetler: Teknolojiye düşkünlük-iletişim kuramama
Eğitim Bilimi Uzmanı Bülent Yılmaz, bu süreçte ebeveyn-çocuk ilişkisiyle ilgili danışmanlara yansıyan en yoğun şikayetlerin neler olduğuna ilişkin de şunları söyledi:
"Korona önecesinde de görülen teknolojiye aşırı düşkünlük, iletişim kurmakta sorun yaşama, odasında çok fazla zaman geçirme, ders çalışmama gibi sorunların daha yoğunlaşması durumuyla karşılaştığımızı gözlemliyorum. Bu süreçte ailelere en çok, şu dönemde sağlıklı kalabilmenin ve fiziksel sağlığın yanında psikolojik anlamda güçlü kalabilmenin çok önemli olduğunu söylüyoruz. İlişkileri şefkatli, yakın ve mizah içeren biçimde yürütmenin aile huzuru açısından esas önemli olan noktalar olduğunu belirtebiliriz."