Selimiye Camii, Süleymaniye Camii ya da Şehzade Camii… Köprüler, hamamlar, türbeler ve daha niceleri… Mimar Sinan, ardında 300’ün üzerinde eser bırakarak bu dünyadan ayrıldı. Eserleri neredeyse beş asırdır dimdik ayakta. Bunu sağlayan ise Mimar Sinan’ın mühendislik dehasından başka bir şey değil.
Hem mimar hem mühendis
Zamanının ötesinde bir yetenek olan Mimar Sinan’ın eserleri yüzyılları aşıp günümüze kadar ulaştı. Üstelik ilk günkü kadar sağlamlar. Mimar Sinan’la ilgili birçok eser ve makale yazan Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi (FSMVÜ) Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Mimarlık Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Suphi Saatçi bunun sırrını şöyle açıklıyor:
“Mimar Sinan’ı biz daha çok, mimar olarak biliyoruz. Halbuki Mimar Sinan’ın esas güçlü olduğu konu mühendisliği… İlk önce mühendislik işleriyle uğraşmış, seferlerde köprü yapmış, orada dikkat çekmiş zaten. Dolayısıyla Sinan’ın yaptığı salt mimari olarak kabul ettiğimiz eserleriyle, mühendislik eserleri arasında ciddi bir ayrım yapmak lazım. Mühendislik eserlerinin hepsi ayakta duruyor. Günümüze kadar gelmiş, hepsi de işlevini sürdürüyor.”
Mimar Sinan’ın, mimariyle birlikte mühendislikteki dehasını gösterdiği en önemli eseri Süleymaniye Camii… Prof. Dr. Saatçi, bu eserle ilgili olarak şunları söylüyor:
“Osmanlı yapı teknolojisinin gücü ve Sinan’ın mühendislik alanındaki performansı açısından Süleymaniye çok önemli bir eser. Bu simgesel bir yapı aynı zamanda. İstanbul’un simgesi, Kanuni Sultan Süleyman’ın simgesi…”
Süleymaniye’yi deprem riskini hesaplayarak yaptı
Mimar Sinan, Süleymaniye Camii’ni inşa ederken en ufak detayları bile hesaplamış. İstanbul’un tarih boyunca büyük depremlerle sarsıldığını bildiğinden, bu görkemli cami için detaylı hesaplamalar yapmış. Öyle ki caminin temelini attıktan sonra iyice yerine oturması için, bir sene boyunca inşaata başlamadığı söylenir.
Süleymaniye Camii özellikle kubbesiyle dikkat çekiyor. Büyük kubbe 53 metre yüksekliğinde ve 27,5 metre çapında. Devasa boyuttaki kubbe, yarım kubbeler kullanılarak dayanıklı hale getirilmiş. Bu kubbe, dört fil ayağı üzerine oturtulmuş. Derinliği, çapının iki katı olan kubbenin hafif olması için özel tuğlalar bile dökülmüş.
Depremlere rağmen ayakta
Mimar Sinan, aynı titizliği caminin diğer ayrıntılarında da göstermiş. Öyle ki caminin duvarlarını meydana getiren taşlar birbirlerine içten demir kenetlerle bağlanmış ve bu kenetlere de kurşun eritilerek dökülmüş.
Mimar Sinan’ın özellikle İstanbul’da yer alan eserleri yüzyıllar boyunca sayısız deprem sınavından geçmiş. Ancak o zamanın teknikleriyle yapılmış olmalarına rağmen pek çoğu hasar bile almadan günümüze kadar gelmeyi başarmış. Prof. Dr. Saatçi bu konuyla ilgili yapılan bir çalışmayı şöyle anlatıyor:
“1975 yılında Roma’da deprem ve tarihi binalarla ilgili bir sempozyum yapıldı. 17-18 ülke seçilmiş. İstanbul’dan da Süleymaniye seçilmiş. Orada Süleymaniye hakkında bildiri sunan bilim insanları yapıldığı 1557’den 1975’e kadar İstanbul’un geçirdiği depremler hesaplanmış. Süleymaniye 80’den fazla 6 ve üzerinde deprem geçirmiş. Ona rağmen herhangi bir sıkıntı ve çatlamanın olmadığı tespit edilmiş. Oysa oraya katılan yapıların 15-16’sı çökmüş. Ayakta kalanlardan biri de bizim muhteşem Süleymaniye.”
“Kendi yapım teknolojisini geliştirmiş”
Mimar Sinan’ın mühendislik becerisinden bahsederken yaptığı su kemerlerine ayrı bir parantez açmak gerekiyor. Bunlar, İstanbul’da yaşanan su sıkıntısına çare olan kemerler. Sinan, Kanuni Sultan Süleyman’ın isteği üzerine Kağıthane suyunu kemerlerle tarihi yarımadaya ulaştırmış. Prof. Dr. Saatçi, konuyla ilgili olarak “7 tane su kemeri yapmış. Hepsi aynı zamanda birer mimarlık abidesi… Bu kemerlerden, binde bir meyille 465 yıldır su akıyor İstanbul’a. Elektrik ve yakıt yok… Mühendislik bilgisiyle bu suyu İstanbul’a ulaştırmış” diyor.
Kullandığı teknikler ve sahip olduğu mimari dehayla günümüz teknolojisine meydan okuyan eserler yapan Sinan, yaşadığı dönemde 92 cami, 52 mescit, 55 medrese, 7 darülkurra, 20 türbe, 17 imaret, 3 darüşşifa (hastane), 6 suyolu, 10 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 48 hamam inşa etmiş.
Prof. Dr. Saatçi, sözlerini söyle tamamlıyor:
“Eserlerinin her birinde ayrı bir plan, bir ileri gidiş var. Gördüğü her medeniyetin eserinden yararlanmış. Sasani’yi, Selçuklu’yu, Bizans’ı, Akdeniz mimarisini görmüş. Ama ne Sasani olmuş, ne Akdeniz olmuş, ne de Bizans olmuş. Osmanlı-Türk mimarisinin en muhteşem temsilcisi olmuş ve kendi yapım teknolojisini geliştirmiş. Kendi üslubunun adamıdır ve bunu ileri götürerek Osmanlı mimarisinde bir ekol olmuş.”
Kurgu: Cihan Karaahmetoğlu