100 yıl önce İstanbul sokaklarında İngiliz askerlerinin ayak sesleri duyuluyordu. Taksim'de, İstiklal'de gazete dağıtan çocuklar değil, yabancı yüzler vardı.
Osmanlı ilk kez böyle bir işgalle karşı karşıya
Türk halkı böyle bir tabloya alışkın değildi. Çünkü 500 yıldır Osmanli payitahtı, ilk defa böyle bir işgal görüyordu.
Milletvekilleri, gazeteciler, bürokratlar, yazarlar, tutuklanıyordu. Tarihimizde artik yepyeni bir dönem başlıyordu.
İşgalciler, Anadolu’da yakılan bağımsızlık ateşine İstanbul’dan verilen desteği boğmak istiyordu.
İlk hedef Misak-ı Milli’yi kabul eden Meclis-i Mebusan’ı ortadan kaldırmak, vekilleri tutuklamaktı. Diğeri ise o güne kadar çalışmasını sürdürmüş olan Harbiye Nazırlığı yani Genelkurmay Başkanlığıydı.
Günümüzde İstanbul Üniversitesi tarafından kullanılan dönemin Genelkurmay Başkanlığında yaşananların izini, Profesör Doktor Ali Satan ile birlikte süreceğiz.
Harbiye Nazırlığı
Yüz yıl önce bu binada neler oldu?
"Tam yüz yıl önce İstanbul’un işgali başlamıştı. Ve burası Osmanlı Harbiye Nazırlığı binası olması sebebiyle, en stratejik konumdaydı. İşgal kuvvetlerinin birinci derecede hedefi burasıydı.
Ve o gün sabah burası İngiliz askerleri tarafından işgal edildi. Önce dışarıda makineli tüfekler kuruldu. Ardından nöbetçi kulubeleri ele geçirildi. Daha sonra içeriye işgal kuvvetleri girdiler. Sorunsuz bir şekilde binayı ele geçirmiş oldular.
İtilaf Devletleri 16 Mart günü buraya geldiklerinde ilk yaptıkları şey, askeri yazışmaları durdurmak oldu. Buradaki önemli askeri telgraf hatlarına el konuldu. Şifreler ellerine geçti. Dolayısıyla çok savunmasız hale geldik bu anlamda. Bütün şifreli yazışmaları da yasakladılar.
Sabah 05.45 gibi önce Dolmabahçe’den ve Sirkeci’den gemilerden asker çıkarıldı. Hemen önemli telgrafhaneler, askeri lokasyonlar, Bahriye Nazırlığı, Harbiye Nazırlığı, jandarma okulu, askerlerin yoğunlukta bulunduğu yerler, ele geçirildi. Bunlardan en önemlisi Şehzadebaşı Karakolu idi."
Şehzadebaşı Karakolu
İstanbul’un Fatih semtindeki Şehzadebaşi Karakolu’nun sabah 05.45 sıralarında İngiliz askerleri tarafından basılarak Türk askerlerinin şehit edilmesinden, Anadolu’daki kurtuluş hareketinin temsilcileri Manastırlı Hamdi'nin telgrafıyla haberdar oluyordu:
"Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne özeldir
Bu sabah Şehzadebaşı'ndaki mızıka karakolunu İngilizler bastı. Oradaki askerlerle çarpışarak. Neticede şimdi İstanbul’u işgal altina alıyorlar bilgi için arz olunur."
“Sabah saat 5:45 gibi, henüz askerlerimiz uykudayken, İngiliz askerleri tarafından silahsız nöbetçimiz etkisiz hale getirilerek, içeriye girilmiş ve burada uykuda olan askerlerimize ateş açılmış. Burada 5 askerimiz şehit edilmiş, 9 askerimiz de yaralanmış. Bu, 16 Mart 1920’de İstanbul’da başlayan işgalin, en kanlı yaşandığı yer.”
16 Mart Şehitliği
İngilizler aslında 16 Mart sabahı bu tümenin komutanı Kemalettin Sami Bey’i tutuklamak için baskın yaptılar. Sami Bey milli mücadele için çalışan gurubun içerisinde olduğu için hedefti. Ancak bu baskında kendisi olmadığı için yakalanmadı. Sami Bey, 1934 yılında vefat etmeden önce bu baskında ölen askerlerinin yanına defnolmayı vasiyet edecekti.
"Biraz önce ŞehzadebaşI’nda bahsettiğimiz olayda, İngilizlerin şehit ettiği askerlerimiz, ertesi gün büyük bir katılımla, defnolundular ve onların mezarları daha sonra 1947 yılında, Edirnekapı Şehitliği’ne getirildiler ve burada ebedi istirahatlerine tevdi edildiler. 1934 yılında Kemalettin Bey vefat etiğinde de şehit olan askerlerinin yanina tevdi edildi. Bunu da millli hafizamizin unutmaması gerektiğini ifade edelim."
İstanbul'un işgaline, Ankara’nın tepkisi nasıldı?
"Çok sert oldu duyar duymaz an be an telgraflarla takip edildi ve derhal tedbirler alındı. Bütün Anadolu’da İstanbul’un işgal edilmesi protesto edildi. Meclis burda işgal edildiğinde Mustafa Paşa, yayınlamış olduğu bildiriyle meclisin bundan sonra İstanbul’da değil Ankara’da toplanacağını duyurdu. Esas itibarıyla İstanbul’un işgali Anadolu’da TBMM’ ‘nin açılışını hızlandırmış oldu."
İtilaf Devletleri’nin İstanbul’da yaptıği bu hamle bekledikleri gibi sonuç vermedi. Bağımsızlık ateşini söndürmek şöyle dursun, İstanbul’daki tüm vatanseverlerin Anadolu’ya geçişinin hızlanmasını sağladı. Zira payitaht işgal edilince kurtuluş için elde kalan tek umut Ankara’dan yürütülen mücadeleydi.
Manastırlı Hamdi Bey’in 1920 yılında yazdığı telgraf, milli mücadele sürecinin köşe taşlarından biri oldu.
Nutuk
"Bu hamiyetli ve cesur manastirli hamdi efendi olmasaydi İstanbul'da geçen bu acı olayları öğrenmek için, kim bilir ne zamana kadar bekleyip duracaktık. İstanbul'da bulunan nazır, milletvekili, komutan ve teşkilatımız adamları içinden, bir kişinin çıkıp da, zamanında bize haber vermeyi düşünememiş olduğu anlaşiliyor. demek ki hepsini heyecan ve çarpinti kaplamişti. bir ucu ankara'da bulunan telin istanbul'da bulunan ucuna yanaşamayacak kadar şaşkin bir duruma gelmiş olduklari yargisina varmak, bilmem ki doğru olur mu? telgraf memuru hamdi efendi sonradan ankara’ya gelerek karargâhimiz telgraf memurluğu yapmiştir. kendisine borçlu olduğum teşekkürü, burada açikça söylemeyi millî ve vatan görevlerinden sayarim."
Nutuk, Mustafa Kemal Atatürk
Kamera: Ufuk Karagül
Video: Beytullah Ok
Grafik: Mustafa Kılınç