Çok Bulutlu 8.8ºC Ankara
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Düzce
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • İstanbul
  • İzmir
  • Kahramanmaraş
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kilis
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Şanlıurfa
  • Şırnak
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak
Yaşam
TRT Haber, Prof. Dr. Muharrem Kesik, "Sultan Alp Arslan" kitabı 24.11.2021 12:20

Tarihin seyrini değiştiren komutan: Sultan Alparslan

Dünya tarihinin en büyük kumandanlarından Sultan Alparslan’ın bugün ölüm yıldönümü. Alparslan’ın çoğu savaş meydanlarında geçen ve zaferlerle dolu hayatına yakından bakıyoruz.

“Heybetli, adaletli, dindar, cesur, muzaffer kumandan, silahşor, mert, vicdan sahibi, fakir babası ve karizmatik bir lider…”

 “Sultan Alparslan, uzun boylu olup heybetli bir görünüşe sahipti. O, savaş meydanlarında güçlü, kuvvetli ve cesurdu. Sakalı uzun olup ok atarken sakalını düğümlerdi. Uzun bir külahı vardı. Kabul günleri ve merasimlerde taht üzerinde çok heybetli ve azametli bir duruş sergilerdi.”

Tarihin seyrini değiştiren komutan: Sultan Alparslan

Tarih kaynakları, Büyük Selçuklu Sultanı Alparslan’ı böyle tanımlıyor.

Ancak tüm bu tanımlamalar bile muzaffer komutanı anlatmaya yeterli değil. 

Sultan Alparslan’ın doğumu: Savaşın zafer nişanesi

Tarih 20 Ocak 1029.

Selçuklular ile Karahanlılar şiddetli bir savaşa hazırlanıyorlar. Selçukluların başında Emîr Çağrı Bey ve kardeşi Tuğrul Bey var. Çağrı Bey’in huzuruna giren bir haberci “Ey Emîr, müjdeler olsun! Bir oğlunuz oldu” dedi.

Çağrı Bey, sevincinden adamlarına sarıldı ve onları öptü, tebriklerini kabul etti. Bu haberi yakında girişilecek savaşın zafer nişanesi olarak gördü. Oğluna Alparslan adını verdi. Alp; yiğit, dürüst, çalışkan ve erdemli anlamına geliyordu. Arslan ise güçlü, kudretli ve cesur idi.

Selçukluların korkusuz ve yenilmez savaşçısı Çağrı Bey, düşman ordusunu mağlup edip geri püskürttü. O gün çifte mutluluk yaşandı.

Çağrı Bey, oğlunu küçük yaşlardan itibaren eğitti. Savaş meydanlarında edindiği tüm bilgi, beceri ve tecrübelerini aktardı. Dedesi Selçuk Bey’den aldığı bayrağı çok sağlam bir şekilde emniyet içinde bırakacağı birini ölmeden önce yetiştirmek istiyordu. Bu kişi Alparslan’dan başkası olamazdı. Onda bu ışığı fark edebiliyordu. Zaten iyi bir savaşçı bunu kolaylıkla anlar ve sezinlerdi. Daha küçük yaşlardan itibaren onun emrine askerler ve ordu vermeye başladı. Alparslan’ı tehlikeli ve ciddi sayılabilecek seferlere gönderdi. O da hepsinden başarıyla geri döndü.

Henüz çocuk yaşta devletini zaferlerle onurlandırdı

Sultan Alparslan, daha küçük yaşlardan itibaren o gün için bir dünya devi durumundaki Gaznelileri dize getirmiş olan babası Çağrı Bey’in kanatları arasında uçmayı öğrenmişti. O da küçük yaşlarda silahşor olmuş ve çocuk yaşlarda olmasına karşın kumandanlığa kadar yükselmiş, orduları sevk ve idareye başlamıştı.
Horasan gibi çok stratejik bir sahayı Gazneliler ve Karahanlılar gibi güçlü askeri devletlere karşı başarıyla savunmasını bilmişti.

Gürcistan ve Anadolu seferi

Sultan Alparslan, ilk büyük askeri seferini Gürcistan ve Anadolu üzerine düzenledi. Bu sefer için çok güçlü bir ordu hazırlattı. Selçuklu ordusu, 22 Şubat 1064 günü Rey’den hareket etti. Sultanın yanında veziri Nizâmü’l-Mülk ve oğlu Melikşah da yer alıyordu.

Alparslan, Bizans'ın elinde bulunan Kars ve Ani bölgesine kadar ilerleyerek buraları ele geçirdi. Bu fethinde kendisine "Ebu'-Feth" (Fetihlerin babası) lakabını verdi.
Ani’nin 1064 yılında kaybı Hristiyan aleminde büyük bir üzüntü ve matem havası yarattı.

Sultan ilk olarak Malazgirt ve Erciş'i ele geçirdi. Diyarbakır bölgesinde Süveyda ve Tulhum başta olmak üzere birçok kaleleri ele geçirdi. Sultan Alparslan, o yıl dört ay zarfında yedi şehir, 20 muhteşem kale fethetti, Gürcistan'ın her tarafına akıncılar gönderip Tiflis'i ele geçirdi.

Bizans'ın Doğu sınırları Türk akınlarına daha fazla direnemiyordu. İmparator Romanos Diogenes, Bizans tarihinin en büyük ordusu ile İstanbul'dan hareket etti, 22 Ağustos'ta Malazgirt'i tekrar aldı. Bunun üzerine Mısır seferine çıkan Sultan Alparslan, ordusu ile geri döndü.

Anadolu’nun kaderini belirleyen savaş: Malazgirt

Prof. Dr. Muharrem Kesik, Sultan Alparslan üzerine yaklaşık 30 yıldır çalışmalar yapıyor, bilgi, belge topluyor. Kesik, Sultan Alparslan’ın yürüttüğü diplomasi ve hazırlıklarını şöyle anlatıyor:

Sultan Alparslan savaş öncesi, Bizans İmparatoru Romanos Diogenes’e şu teklifte bulundu “Ülkene geri dön, eğer barış arzu ediyorsan bunu, Halife aracılığıyla yaparız, aksi takdirde biz azmimizle Yüce Allah’a içtenlikle bağlıyız ve işi ona bırakırız.”

Yapılan görüşmede imparator, sultanın talebini dikkate almadığı gibi Selçukluları ve Alparslan’ı önemsemediğini göstererek elçilik heyetini aşağılayan davranışlarda bulundu, alaycı bir ifade ile “Isfahan mı iyidir yoksa Hemedan mı?” dedi. (Isfahan ve Hemedan İran’da bulunan iki şehir)

İmparator, “Ben bu duruma pek çok para sarfederek ve çok asker toplayarak geldim. Şimdi bu üstün durumu elde etmişken bundan nasıl vazgeçebilirim, çok geç! Barış ancak Rey’de yapılabilir. Ben de İslam ülkelerine kendi ülkem gibi hâkim olmadan geri dönmem” diyerek sulh kapısını kapattı.

Bizans İmparatoru, zaferden o kadar emindi ki, işgal edeceği İslam ülkelerini kendi adamları arasında paylaştırmıştı bile. Kimine Mısır’ı kimine Suriye’yi, kimine Horasan’ı kimilerine de Rey’i, Irak’ı ve Isfahan’ı verdi.

“Rey’de kışlar, Irak’ta yazı geçirip dönüşte de Suriye ülkesini alırız.” diyen Bizans imparatoru, ordusunun çok kalabalık oluşuna güveniyordu. Bizans ordusu, Sultan Alparslan’ın ordusundan 4 kat daha büyüktü.

Alparslan’ın kendisinden ve ordusunun sayıca üstün olmasından korktuğunu düşündü; ancak unuttuğu bir şey vardı: Savaşların sonucunu orduların sayısı değil, bu orduları sevk ve idare eden komutanlar ile onların uyguladıkları savaş strateji ve taktikleri belirlerdi.

Minberlerde Sultan Alparslan ve İslam ordusu için okunan dua

Alparslan, Bizans İmparatorundan gelen olumsuz cevap üzerine savaşın kaçınılmaz hale geldiğini anlayarak ileri gelen adamları ile savaş planını görüştü.

Alparslan’ın İslam hukukçusu ve İmamı Ebû Nasr Muhammed b. Abdülmelik el-Buharî el Hanefî’nin “Sen Allah’ın üstün kılacağım diye vaat ettiği İslâm dini için savaşıyorsun bu yüzden bütün hatiplerin minberlerde Müslüman halk ile birlikte senin için duada bulunacakları cuma günü düşmana saldır.” şeklindeki tavsiyesini kabul etti.

Abbasi Halifesi el-Kaim-Biemrillah, bütün İslam dünyasını yakından ilgilendiren bu savaşın yapılacağı sıralarda Muslayaoğlu Ebu Said’e bir dua metni hazırlatarak savaşın yapılacağı cuma günü bu duanın tüm İslam devlet ve beyliklerinde minberlerde okutulmasını emretti

Savaş anı

1071 yılının 26 Ağustos'u…

Türklere Anadolu’nun kapılarını açacak, tarihin seyrini değiştirecek bir savaştı bu.
Hedefte, Bizans'ın elindeki Anadolu vardı. Bu bereketli topraklara yerleşmenin yolu ise Malazgirt’ten geçiyordu.

Tarihin seyrini değiştiren komutan: Sultan Alparslan

İki taraf da savaşa ve birbirlerine çok yakındı. Selçuklu ordugahında Kur’an-ı Kerim okuyanların sesleri, savaş marşları, Allahu Ekber nidaları göğe doğru yükseliyordu.

Cuma günü namaz vakti yaklaştığı zaman Sultan Alparslan atından indi ve secdeye kapanarak: “Ey Allahım sana tevekkül ettim ve bu cihatla sana yaklaştım, yüzümü önünde topraklara sürüp kanımla boyadım ve gözlerimden şiddetli yağmur gibi yaş boşanıyor, boynumun iki tarafından kan akıyor. Sözlerim gerçek duygularımı ifade etmezse beni, yanımdaki yardımcılarımı ve memlüklerimi helak et! Eğer içim dışıma uygun geliyorsa düşmanlara karşı cihadımda bana yardım et ve beni muzaffer bir sultan kıl! Güçlüklerimi kolaylaştır” diyerek Allah’a yakardı.

Alparslan’ın ileri gelen adamları ile önceden kararlaştırdığı vakit geldiğinde Sultan Alparslan’ın idaresindeki Selçuklu atlı birlikleri Bizans ordusunun merkezine doğru tekbir sesleriyle ve korkunç naralar atarak saldırıya geçti.

Bizans İmparatoru tutsak düşüyor

Alparslan’ın cesur kişiliğine bir başka örnek de Malazgirt Savaşı’nda askerin arasında ön saflarda savaşmasıydı. Bu özelliği ona tarihte bir ilki yaşattı. İlk kez bir Bizans İmparatoru savaşta esir alındı.

Diogenis'in esir edilişi[Diogenis'in esir edilişi]

Sultan, elindeki kamçı ile üç kez imparatora vurdu ve ona şöyle haykırdı:

“Sana barış yapılması için halifenin elçisini gönderdiğim halde, sen bunu reddetmedin mi? Düşmanlarımın teslimini istemek için Emir Afşin ile haber gönderdiğim halde bundan imtina etmedin mi? Benimle anlaştığın halde, bana kıymadın mı? Geri dönmen için sana daha dün haber göndermeme karşılık, ‘Buraya gelebilmek ve amacıma ulaşmak uğruna bu kadar para sarf ettim ve çok asker topladım. İslam ülkelerini kendi ülkeme katmadan nasıl dönebilirim ve memleketime karşı girişilen bu kötülüklerin sonuçlarını nasıl mazur görebilirim?’ diye karşılık verdin.”

Bunun üzerine İmparator Romanos, “Ey sultan, ülkelerini almak için birçok ulustan asker topladım ve para harcadım. Buna rağmen, zaferi sen kazandın. Memleketim böyle, ben de bu halde senin huzurundayım. Bu durumda beni azarla, bana sert sözler söyle ve istediğini yap.” dedi.

Sultan Alparslan ile Bizans İmparatorunun tarihe geçecek diyalogu

Sultan Alparslan, “Eğer savaşı sen kazansaydın bana ne yapardın?” diye sorunca Romanos, “Fena şeyler. Mutlaka seni işkenceden geçirirdim” diyerek cevapladı.

Sultan, “Gerçekten doğru söyledin, eğer aksini söyleseydin yalan söylemiş olurdun. Bu akıllı ve yiğit bir adamdır” dedi.

Sonra İmparatora tekrar sordu, “Şimdi sana ne yapacağımı sanıyorsun?”

İmparator, “Bana şu üç şeyden birini yapabilirsin. Birincisi; öldürmek, ikincisi; ele geçirmek istediğim ülkelerinde beni halka ibret için göstermek, üçüncüsü ise, yapmayacağın bir şey olduğundan söylenmesi gerekmez” dedi.

Alparslan, “Nedir o?” diye sorunca İmparator, “Affetmek, para ve armağanlar ile benim iyi niyetimin kabulü ve Bizans topraklarında senin bir kölen, bir kumandanın ve bir naibin olarak beni ülkeme göndermendir. Eğer beni öldürürsen bu sana bir çıkar sağlamaz. Çünkü benim yerime bir başkasını imparator yaparlar” dedi.

Sultan Alparslan ayağa kalktı ve onu kucakladıktan sonra Romanos'a şöyle dedi:

“Korkma hükümdar, emin ol ki, her şeyden önce herhangi bir fiziksel cezalandırma ile cezalandırılmayacaksın, tersine senin yüksek makamına yaraşır bir şekilde saygı ve muamele göreceksin. Çünkü kendisinin iyi bahtı bir gün tersine dönüvermez mi diye kaygılanmayan kişi basiretsizdir. Bu nedenle senin başına gelen benim de başıma gelebilirdi.”

Sonra Sultan, misafirinin makamına layık olacak şekilde bir çadır ve ayrıca hizmetkârlar verilmesini emretti. İmparator, dinlenip kendine geldikten sonra onu birlikte yemek yemeye davet etti.

Ertesi gün Sultanın huzuruna getirilen imparator, ganimet olarak ele geçirilen tahtına oturtuldu ve kendisine imparatorlara yakışır bir Türk kıyafeti ile taç giydirildi.

Sultan Alparslan ona “Sana güveniyor ve sözüne inanıyorum, bu nedenle seni memleketine gönderecek ve hükümdarlığına iade edeceğim” dedi.

Daha sonra ise Sultan üzerinde siyah renkte “kelime-i tevhid” yazılı beyaz bir bayrak hazırlatarak ona verdi.

Alparslan ile Romanos Diogenes arasında uzun yıllar sürmesi planlanan bir “Barış Antlaşması” yapıldı.

Bu güzel muamele karşısında Diogenes, halifenin bulunduğu yeri sordu ve kendisine o yön gösterilince, ayağa kalkıp başını açtı, saygıyla yere eğildi ve İslam halifesini selamladı. Alparslan, sonra Romanos Diogenes ile kucaklaşıp onunla vedalaştı.

Sultan Alparslan’ın mezarı nerede?

Türklere Anadolu’nun kapılarını açan ve kırk yıllık ömrüne büyük zaferler sığdıran Sultan Alparslan’ın ölümü ve kabri konusunda farklı görüşler bulunuyor.

Şair Hakim Sena’i-i Gaznevi’nin 54 beyitten oluşan kasidesinin bir bölümünde;

“Alparslan’ın başı, görmüştün, yükseklikte gök üstüne çıkmıştı.

Merv’e gel de toprak içinde Alparslan’ın vücudunu göresin!

Ecel gelince mühlet biter, başına gelecek gelir; kaza gelince gözler kör olur” derken Sultan Alparslan’ın mezarının Merv şehrinde bulunduğuna dikkat çekiyor.

İslami kaynaklar, Çağrı Bey’in ve oğlu Sultan Alparslan’ın defnedildiği şehrin bugün Türkmenistan sınırları içinde yer alan Merv şehri olduğunda birleşiyorlar.

Sultan Alparslan’ın vefatı

Prof. Dr. Muharrem Kesik, kitabında Sultan Alparslan’ın ölümüyle ilgili şunları anlatıyor:

“Kaynaklarda yer alan bilgiler dikkatle incelendiğinde Sultan Alparslan’ın nerede bulunduğu kesin olarak tespit edilemeyen Berzem Kalesi’nin Mustahfızı tarafından hançerlenerek öldürüldüğü anlaşılmaktadır. Burada sorulması gereken soru Yusuf’un bu hançeri nereden bulduğudur. Kaynaklar Yusuf’un hançeri çizmesine gizlediği konusunda hemen hemen birleşmiş görünüyorlar, ancak Selçuklu sultanının huzuruna çıkartılacak birinin hele hele düşman pozisyonunda birinin üst aramasının yapılmadan huzura getirilmesi mümkün değildir. Böyle bir hata da olmaz! O halde sultanın adamlarına verdiği emirle öldürüleceğini anlayan Yusuf’un Alparslan’ı sinirlendirecek sözler sarf ederek kendisinin ölüme giderken onu da beraberinde sürüklemek istediği anlaşılıyor. Sultan, tedbiri elden bırakarak adamlarına Yusuf’u serbest bırakmalarını söyleyerek ona oturduğu tahtından bir adet ok fırlatmış ancak Yusuf’a isabet ettiremeyince hızla üzerine doğru hamle yapan Yusuf’un saldırısından kendini korumak için tahtından aniden kalkarken ayağı sürçerek yüzüstü yere düşmüştür. Muhtemeldir ki Yusuf, yere düşen sultanın hançerini alarak Alparslan’a birkaç kez vurmuştur. Bu olayda kendine ait bir hançeri kullanması pek olası bir durum değildir.

Bazı kaynaklarda yer alan bu olay sırasında askerin kaçtığı, hiç kimsenin sultanı kurtarmayı ve Yusuf’a engel olmayı düşünmediği kayıtları doğru olmasa gerektir. Zaten sultanın çok yakınında bulunan Selçuklu Emîri Sa’dü’d-devle Gevherâyin’in hemen atılarak Yusuf’u durdurmaya çalıştığı ve bu esnada kendisinin de Yusuf’un darbeleri ile yaralandığını biliyoruz. Yusuf’a öldürücü son darbeyi vuran kişinin çadır kurucu bir Ermeni ferraş olması da olaya asker olmayan birinin de kayıtsız kalmadığını bize göstermektedir. Sultan Alparslan’ın Yusuf tarafından 20 Kasım 1072 günü yaralandıktan sonra hemen güvenli bir çadıra taşındığı 3-4 gün daha yaşadıktan sonra 40 yaşını birkaç ay geçmiş olduğu bir sırada 9 yıl salatanat sürdükten sonra 24 Kasım 1072 Cumartesi günü öldüğü ve oğlu Melikşah tarafından Merv’de babasının mezarı yanına defnedildiği anlaşılıyor.”

Sıradaki Haber
Eşine hediye olarak Van'daki okula kütüphane kurdu
Yükleniyor lütfen bekleyiniz